21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde Öğretim Üyemizden Orman Yangınlarıyla İlgili Güncel Bir Çalışma Raporu

Eldivan SHMYO, Çevre Sağlığı Programı Öğretim Üyesi Sosyal Çevre Bilimleri Uzmanı Ekolog Dr. Okan ÜRKER’in ana editörlerinden olduğu, NATURA Doğa ve Kültür Derneği ile WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) iş birliğinde hazırlanan "Akdeniz Bölgesi`ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri" isimli rapor 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde kamuoyu ile paylaşıldı.

Rapor, geçtiğimiz yaz yaşanan mega yangınların sosyolojik, ekonomik ve ekolojik açılardan çok yönlü analizini içeriyor. Bununla beraber, yakın gelecekte yaşanması yüksek olasılık dahilinde bulunan yeni orman yangınlarına yönelik yangınla uyumlu yaşama ilişkin pratik yönetim önerileri de rapor içerisinde ayrıntılı biçimde sunuluyor.

Rapora bu link üzerinden ulaşılıyor:

https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/ormanyangnlarweb.pdf?11960/Akdeniz-Bolgesindeki-Buyuk-Orman-Yarginlarinin-Ekolojik-ve-Sosyo-Ekonomik-Etkileri

21 Mart Dünya Ormancılık Günü kapsamında düzenlenen çevrim içi toplantıda açıklanan raporda, değişen iklimsel ve toplumsal koşullara bağlı olarak artan yangınlara yönelik yaklaşımların, güncel gerçekler ışığında gözden geçirilerek geliştirilmesi, önleyici tedbirlerin alınması ve hazırlıklı olunması gerektiği belirtildi.

WWF-TürkiyeGenel Müdürü Aslı Pasinli, toplantıda raporda geçen bilgilere de değinerek, geçen yıl müsilaj ile tarihin en büyük yangınıyla mücadele edildiğini, normal şartlarda 20 senelik bir sürede yanan alanın 10 günde kaybedildiğini söyledi.

Bunların arkasından eş zamanlı kuraklık ve bazı sorunlarla mücadele edildiğini belirten Pasinli, 1,2 derece olan küresel ısınmanın 2,5 dereceye varmasının beklendiğini, bunun için de daha donanımlı ve hazırlıklı olunmasının önemine vurgu yaptı.

WWF-TürkiyeDoğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem ise Akdeniz ülkesi olan Türkiye`de her sene belli bir alanın yanmasıyla sonuçlanan yangınların makul ve yönetilebilir olduğunu ifade etti.

Kalem, istatistiklere göre Türkiye`de son 20 yılda 2-3 bin kadar büyüklü küçüklü orman yangınında 7-8 bin hektar orman kaybının yaşandığını dile getirdi. Geçen yıl sadece Akdeniz Bölgesi`nde değil, 54 ilde orman yangınları görüldüğüne dikkati çeken Kalem, şöyle devam etti:

"Yaklaşık 150 bin hektar yandı. Bu yaklaşık 20 yılda yanan toplam alana eşit ve bunların büyük bir bölümü de Antalya ve Muğla`da gerçekleşti. Mega yangınların sayısı ise 16 oldu. Tabii ki böyle durumlar bazı istisnai yıllarda olabilir, iklimsel ya da çeşitli sebeplerle ama önemli olan bunun bir alışkanlığa dönüşmemesi. Yani gelecek sene veya daha kısa bir süre sonra aynı şeylerin yaşanmaması. Bu yangınların sadece götürdüğü ormanlar değil aynı zamanda canlar da oluyor. Geçen sene 13 can kaybettik. Kırsal yerleşim alanları boşaltıldı. Hayvanlar, çiftlikler, seralar yandı."

Kalem, 2021`deki yangınlardan sonra bazı avlakların kara avcılığına kapatılmasını olumlu karşıladıklarını kaydederek, "Ormanlarımıza büyük bir darbe vuran yangın dalgasından sonra, son yıllarda ülkemizde hızla yükselen odun üretimi ve alan tahsisi gibi uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli. Güncel iklimsel ve toplumsal gerçekler ışığında, orman yönetiminde artık odun üretimi yerine ormanların sunduğu ekosistem hizmetlerini gözeten koruma hedefi önceliklendirilmeli." diye konuştu.

Orman yangınlarının ekosisteme ve yaban hayatına etkisi

Çankırı Karatekin Üniversitesi öğretim üyesi ve aynı zamanda NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ekolog Dr. Okan Ürker, alan çalışması sırasında bölgedeki geleneksel çam balı, zeytin, kekik, defne ve adaçayı üretiminin büyük zarar gördüğünü söyledi.

Bölgedeki büyük yangınlardan en çok etkilenen bitki örtüsünün 0-1000 metre arasında görülen kızılçam ormanları ile maki ve frigana toplulukları olduğuna dikkati çeken Dr. Ürker, "Yangınsonrasında hızla yeşeren bitkiler, ekosistemin doğal rejenerasyon potansiyeli hakkında önemli ipuçları veriyor. Yanan ormanların geri kazanımında esin kaynağımız doğa olmalı. Geniş alanlarda entansif (aşırı yoğun) mühendislik çalışmaları yerine mümkün olduğunca doğal restorasyon yöntemleri tercih edilmeli." dedi.

NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Yasin İlemin de yavaş hareket eden türler hariç, birçok sürüngen, kuş ve memeli hayvanın yangını hissettiği anda bölgeyi terk ettiğini söyledi.

Doğrudan yangın ve dumanla zehirlenme sonucu ölen canlı sayısının çok olmadığını, en büyük kaybın ise yaban hayvanlarının yer değiştirmeleri sırasında insan kaynaklı kazalarla yaşandığını aktaran İlemin, "Yangınsonrası alanda yapılacak uygulamalar çok önemli. Restorasyon ya da ağaçlandırma çalışmaları yapılırken yaban hayvanlarının kısa zaman sonra bu alanlara geri döneceği dikkate alınmalı, teşvik edilmeli. Bu amaçla kendi haline bırakılmış habitat adacıkları ayrılmalı. Çünkü kuşlar, böcekler, memeliler böyle yerleri tercih eder." ifadelerini kullandı.

"Akdeniz ormanlarının yeniden ayağa kalkma potansiyeli var"

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Yangın Ekolojisi Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu da söndürme konusuna verilen önem ve gösterilen titizliğin, yangın sonrası süreçte önleyici çalışmalarla da gösterilmesi gerektiğini belirtti.

Yangınlarla evrimleşmiş Akdeniz ormanlarının yeniden ayağa kalkma potansiyeli olduğunu dile getiren Tavşanoğlu, şunları kaydetti:

"Yanan bazı alanlarda hızla başlatılan çalışmalarda ise geniş alanda ağır makinelerle yoğun toprak işlemesine dayalı uygulamalar görüyoruz. Bunlar toprağa zarar verebilir, sürgün veren bitkiler ve topraktaki tohum bankası tahribata uğrayarak biyoçeşitlilik bundan olumsuz etkilenebilir. Tek türe dayalı plantasyonlar, ekosistemi, dış etkilere karşı kırılgan hale getirebilir. Özellikle yanmış kızılçam alanlarında ve makiliklerde harekete geçmeden önce bir süre bekleyerek yapılacak gözlemlere göre müdahalenin belirlenmesi yerinde olur. Doğal yolla alanda yeterli miktarda fidenin görülmesi halinde, alan kendi seyrine bırakılabilir ya da tohum takviyesi ile alandaki çam varlığının desteklenebilir. Oluşturulacak tür ve habitat çeşitliliği, alanı biyolojik olarak zenginleştirdiği gibi ekosistemin iklim değişikliğine karşı direncini artırır. Bu nedenle her vakanın, sükunetle kendi özelinde değerlendirilerek en uygun müdahale biçiminin buna göre belirlenmesini öneriyoruz."

Yayınlanma Tarihi: 24 Mart 2022 Perşembe